29 Ocak 2018 Pazartesi

A'dan Z'ye Rüya Yorumları - Berrin Türkoğlu

Yorumlanmamış rüya, okunmamış mektuba benzer!

Rüyalarımızın büyük bölümü bizim anlayabileceğimiz kadar açık değildir. Belli simgelere bürünmüş, gizlenmiştir. Bu simgeler rüyanın bilinçaltından geçerken nasıl şifrelendiğine göre çeşitlilik gösterir. Rüya yorumu bu şifreleri çözmekten başka bir şey değildir.

Neden uyuyoruz? Uyumadığımızda neler oluyor? Rüya nedir? Nasıl oluyor da beyninizi rüya esnasında gördüklerini gerçek zannediyor? Gerçekleşen rüyalar tarihe geçen rüyalar, rüyalarla gelen buluşlar ve genel rüya tabirlerine kadar merak ettiğiniz bir çok bilgiyi bu kitapta bulacaksınız.

Ortadoğu, Avrupa ve ABD’deki araştırmalarıyla batılı kaynakları ve bilimsel araştırmaları yakından takip eden yazarımız batı ile doğunun rüya yorumlama geleneklerinin bir sentezini bu kitaba taşımıştır. 

İNDİR ve OKU


Nasil Öldürüldüler - Ahmet Efe

Öldürülenlerin tarihi ile ilgili bu çalışmada yeryüzünde kanı dökülen ilk insan olarak bilinen Habil'den başlayarak yaşadığımız günlere kadar geçen sürede içinde öldürmek suretiyle hayatına son verilmiş 156 şahsın kısa biyografileri ve son ablarının ibretamiz hikayeleri anlatılmıştır.

(Arka Kapak)

İNDİR ve OKU

28 Ocak 2018 Pazar

Türkiyede Milli Şef Dönemi (1938-1945) - Cemil Koçak

Koçak’ın iki ciltlik araştırması, Atatürk döneminin son siyasal tecrübelerinden Savaş’ın bitimine dek uzanıyor: Türkiye, dış politika açısından “netameli” ve bir dönemi geride bırakmış; iç siyasal gelişmeler, bugün bile izleri silinmemiş karar, uygulamalarla biçimlenmiş, iktisadî alanda önemli değişimler yaşanmıştır. Birinci cilt, Atatürk - İnönü ilişkileri ve çatışmalarından başlayarak, Bayar hükümeti, İnönü’nün geçmiş dönemle hesaplaşmaları ve Savaş yıllarının dış politika stratejileri üzerinde yoğunlaşıyor.

İNDİR ve OKU

Türkiyede Çok Partili Hayata Geçiş - Taner Timur

Çok partili hayata 1945'te geçtik. 

Ocak 1946'da kurulan Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara geldi. 

Böylece "demokrasi"ye geçmiş mi olduk? 

1960'larda siyasal rejimimizi "biçimsel demokrasi","Filipin demokrasisi", "cici demokrasi" gibi sıfatlarla niteleyen eleştirilere bugün yenileri de katılmış bulunuyor. "46 Hareketi" bir "karşı-devrim" miydi? 

Rejimimizi neden "ara rejim"siz işletemiyoruz? Yoksa Türk Demokrasisi'nin bir "ilkelgünahı"mı vardı? "1946 Ruhu"bir efsane miydi? DP'nin kuruluşundaki "muvazaa" tartışmalarının, "müfritılımlı" ayrımlarının bugünkü "takiyye" tartışmalarının andıran bir yönü var mıydı? 

Ülkeyi İkinci Dünya Savaşı'nın dışında tutan İnönü, ilk özgür seçimlerde iktidardan neden kovuldu. 

İşte yanıtlarını ancak 1946-1950 dönemini bütün boyutlarıyla inceleyerek verebileceğimiz temel bazı sorular... 

Bu yapıtı, yukarıda dile getirilen sorular etrafındaki kuşkularınızı giderinceye kadar elinizden bırakamayacaksınız.

İNDİR ve OKU

Türklerin Soy Kütüğü - Ebülgazi Bahadır Han

Bu eser Türklerin menşeine dair bir eserdir. Çingiz Han sülalesinden Havarezmli Arab Muhammed Han oğlu Ebu’l-Gazi Bahadır Han tarafından H.1074/M.1664 tarihinde yazılmıştır.

Bahadır Han, bir padişah olduğu halde milletinden liyakatli birini bulamadığından ve neslin zayi olmaması hususundaki hassasiyetinden dolayı, bu eseri bizzat yazmıştır.

Mukaddimesinde şöyle demektedir: ‘Hiç kimse zannetmesin ki, ben bu kitabı kendi neslimi yükseltmek için, hakikati bozarak yazdım. Zaten Hakk beni mümtaz yaratmıştır, buna ihtiyacım yoktur. Ben bütün hakikati olduğu gibi yazdım. Tanrı bana özel olarak üç şey verdi:
1-Askerlik fenni, kanun ve nizamları, orduya kumanda etmek sanatı, bir orduyu yürütmek ve harp nizamına sokmak, dostlar ve düşmanlarla söyleşmek;
2-Her türlü şiir ile Türk, Arap ve Acem dillerini;
3-Moğolistan, Turan, İran ve Arabistan’da hüküm süren padişahların tarihini bilmek.
İran, Irak ve Hindistan’da benim kadar şair yok dersem yalan söylemem; fakat gezdiğim ve ahvalini işittiğim yerlerin hiç birisinde Müslüman veya kâfir, benim gibi asker görmedim ve duymadım’.

Hive Hanları arasında en ünlüsü kabul edilen Ebu’l Gazi Bahadır Han, aynı zamanda şair, âlim ve tabiptir. Tıp konusunda Menâfîül Însân adlı bir eser kaleme almış olan Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın çok daha meşhur ve halen kaynak olarak önemi yadsınamaz iki eseri ise Türk tarihi ile ilgili Şecere-i Terakime ve Şecere-i Türk’tür.

İNDİR ve OKU

Türkiye Büyülü Hapishanem - Yalçın Küçük

"Kendi halinde "insanlık" olur mu, diğer insanların görüp de teslim etmedikleri bir "insanlık" demek istiyorum ve olması gereklidir. Mutlak ve bağımsız bir "insanlık" dönüşülmelidir; atasözlerini, halk felsefesi cümleleri sayacak olursak, dilimizdeki insan kıymetini insan bilir.. sözüne baktığımızda bunun kolay olmadığını görebiliyoruz. İnsan bilmese de insan olmalıdır ve diğer insanlardan bağımsız bir insanlık olduğuna inanıyorum; bu, yaşama gücümüzdür."

Ben cezaevi sırrını Dostoyevski'de çözdüm; gardiyanlık insan iradesini kırma mesleğidir, diyordu. Tek kelimeyle dâhiyane;dâhi, çok hızlı görebilendir ve bu nedenle bazen görünmeyeni görendir. Hapsetmenin bir tek fonksiyonu var: bireyde istemeyi ortadan kaldırmak. Dün ve bugün, cezaevinin esansı budur ve bu da insanlık dışıdır. Şimdi o demir ranzaya bakıyorum, ne kadar çiçekli; her tarafını ve bu arada her tarafımı çiçekle donatmış olduğum anlaşılıyor. Bir tek burun deliklerimde çiçek yok; sanki duvar ve demirin cansızlığından, çiçekle intikam alıyordum. Hep çiçek istiyordum. Herkes çiçek istiyordu. Fakat, Dostoyevski,bir dâhidir ve hapishane, istemeye düşmandır...

İNDİR ve OKU

Türkiye Tarihi - Hamit Bozarslan

Tarihçi ve siyaset uzmanı Hamit Bozarslan, 13. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun ve Selçuklu Devleti’nin kalıntıları üzerine kurulan ve yedi yüzyıla yakın hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi üzerinden günümüz Türkiyesi’ni anlamaya çalışıyor. 

Bir dünya imparatorluğu ve mutlak bir Müslüman gücü olmayı başaran bu sıradışı devletteki sürekliliklerin, aynı zamanda yüzyıllar içindeki sert kopuşların izini sürerek, “Türkiye tarihi” denen karmaşık konuyu, kendi özgüllükleri içinde olduğu kadar başka mekânlarla etkileşimleri ve bağımlılıkları içinde de ele alarak tartışıyor. 

Bozarslan, Türkçe baskıya yazdığı önsözle, ayrıca bugün siyaset gündemimizi belirleyen dinamikleri anlamamızı sağlayacak önemli ipuçları veriyor. “Türkiye’de ‘toplum yaratmak’, geçmişteki İttihatçı teşebbüslerin yenilgisini kabul ederek, etnik, inançsal, politik ve ‘uygarlıksal’ çoğulculukların meşruluğunu –bunların güncel kamusal sahnede ifade ettikleri kopukluklarla birlikte– nihayet kabul etmeyi gerektirir.

Türkiye’nin, bütün 19. ve 20. yüzyıllar boyunca sıklıkla ve şiddetli bir şekilde zemini olduğu radikal başkaldırıların yeni dalgalarını önlemesini, biçimsel kurumsal çerçevelerin ötesinde, sadece radikal biçimde yeniden tanımlanmış bir demokrasi sağlayabilir.”

HAMİT BOZARSLAN

İNDİR ve OKU

Vur Emri - Ümit Zileli

Cumhuriyet gazetesi yazarı Ümit Zileli askerliğini 1985-86 yıllarında Tunceli'de Jandarma Komando Asteğmen olarak yaptı.

Tanık olduğu acıları, öfkeleri, hüzünleri daha Tunceli'deyken kaleme almaya başladı. Bir belge niteliğindeki bu kitap, üzerinden uzun yıllar geçse de unutulmayacak gözlemleri ve tanıklıkları içeriyor.

Vur Emri, gelecek için tarihe not düşüyor…Ümit Zileli'nin yürekten dileği ise şu: 'Topun, tüfeğin ve hatta askerliğin olmadığı, bir baştan diğerine sevda türkülerinin söylendiği bir dünya…'

Ölü Ruhlar - Abbas Maroufi

2007 yılında İngiltere'de en iyi yüz kitap arasına giren "Ölü Ruhlar", insanın yalnızlık duygusunun altında yatanları oldukça sert bir şekilde bize gösteriyor. İran'da bembeyaz karlar altında bir şehir... Sert bir iklimin, çetin doğasında, buz tutmuş öfkelerine hapsolmuş, yalnızlıklarında kaybolmuş, kendi kendini tüketen bir aile... Ve bu aileyi oluşturan bireylerin, okuyanların yüreğini titreten buruk hikâyeleri. Ödüllü İranlı yazar Abbas Maroufi, okurlarına büyülü bir senfoninin eşliğinde her karesini gözlerinizde canlandırabileceğiniz görsel bir anlatımla tam bir edebiyat şöleni yaşatıyor. Evet, itiraf etmeliyiz ki "Ölü Ruhlar" bir şaheserdir.

İNDİR ve OKU

Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği - İdris Bostan

Bir kara devleti olarak tarih sahnesine çıkan Osmanlılar kısa sürede denizle tanıştılar ve onu eski sahiplerinden yavaş ama emin adımlarla teslim aldılar. Karadeniz ve Akdeniz adlarıyla yeniden tanımladıkları iki büyük denize sahip ve hâkim oldular. 

Artık Osmanlı padişahları "sultân/hâk'nü'l-bahreyn" olarak anılıyordu. Akdeniz’de öylesine güçlülerdi ki, iki donanmayı birden sefere gönderebiliyorlardı. II. Bayezid devrinde Kızıldeniz’de baş gösteren ve mukaddes toprakları denizden tehdit eden Portekiz tehlikesi karşısında Memlûkler Osmanlı devletinden yardım istiyor, Osmanlı denizcileri açık denizlere yöneliyordu. 

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Preveze’de Akdeniz hâkimiyetini kesinleştirdiği yıl, Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa donanmasıyla Süveyş’ten çıkıp Yemen’i fethederek Hindistan’a gidiyor ve Kanuni, bizzat çıktığı Boğdan seferinde Bender’i fethediyordu. 

1538 tarihli Bender kitabesine göre artık o, "bahr-ı frenk ve mağrib ve Hind" denizlerinde "gemiler yürüten" bir sultandı. Doğu ve Uzakdoğu’nun ünlü baharat ticaret yolu Osmanlıların müdahalesi sayesinde Portekiz’in bütün çabalarına rağmen eski güzergâhını korumaya devam etti. 

Osmanlı donanması çoğu kez İspanya, Venedik, Fransa, Papalık, Ceneviz, Napoli ve Malta gibi denizlerde söz sahibi devletlerin oluşturduğu müttefik Haçlı donanmaları ile tek başına mücadele etti. Bu kitap, Osmanlı deniz politikaları, deniz teknolojisi ve ticaretini ele alan makalelerden oluşuyor. 

Makalelerin dayandığı Osmanlı belgelerinin çokluğu Osmanlı devletinin denizlere gösterdiği ilginin de bir işareti. 16. yüzyıl sonrasına ait yüzlerce tersane muhasebe defteri, gemi inşası ile ilgili malzemelerin kaydedildiği belgeler, gemilerin donanımı, mürettebatı ve onların yiyecek-giyecek ihtiyaçlarının sağlanması hakkındaki sayısız evrak araştırmacılarını bekliyor. 

Sadece denizciliğin siyasi tarihini değil, deniz teşkilatını ve deniz ticaret tarihini de aydınlatacak özellikte olan bu engin belge hazinesini doğru okumak ve anlamlandırmak bizi sağlıklı sonuçlara ulaştıracak. Prof. Dr. İdris Bostan, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü öğretim üyesi.

İNDİR ve OKU

Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi - Borisoviç Lutskiy

Sovyet Arap tarihçileri okulunun kurucusu olarak kabul edilen, önde gelen Arap tarihi uzmanlarından Vladimir Borisoviç Lutskiy'nin (1906-1962) kaleme aldığı Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Arapların sistematik bir tarihinin yazılmasına yönelik ilk girişimlerden biridir. Lutskiy bağımsız bir tarih disiplini olarak Arap ülkelerinin modern tarihi alanındaki eğitimine 1930'larda başladı. Kendisini tamamen konusuna adamış hevesli biri olarak, yeni yollar denemekten hiçbir zaman çekinmeyen yazar, haklı olarak Sovyet Arap tarihçileri okulunun kurucusu olarak kabul edilir.

Lutskiy, Arap ülkelerinin tarihinin 16. yüzyıldan 20. yüzyıl başındaki I. Dünya Savaşı'na kadar uzanan yaklaşık 500 yıllık bir dönemini ana hatlarıyla ele alır, nirengi noktalarını verir; Arap tarihini sistematikleştirir ve genelleştirir. Lutsky Marksist bir bakış açısıyla yazar. Avrupa devletlerinin sömürgeci politikalarını şiddetle eleştirir ve bu onların Doğu'daki varlıklarının bölgenin kaderi üzerindeki olumsuz etkisini ortaya koyar.

İNDİR ve OKU

Anılı Fıkralar - A. Haluk Işındağ

Lise yıllarındaki tiyatro heyecanı mı? Yoksa, dinleyeni de oyuna katıp, tek kişilik tiyatronun yalnızlığını giderip, gülmecenin keyfini birlikte yaşamak mı? Tam bilemiyorum ama, fıkranın yaşamımda hep özenli bir yeri oldu. Dağarcığımda birikenleri dostların tatlı ısrarı ve desteğiyle yazmaya karar verdim.

Fıkra biriktirme ve onu oynama merakım, fıkra anlatmayı pek seven babamın8 çevresine yaymış olduğu o çok özel ve bana göre tılsımlı havadan kaynaklanıyor. Belki de bu oyunun içindeki oyun da, birbirini çok seven iki dostun bu vesile ile buluşması...

İNDİR ve OKU

25 Ocak 2018 Perşembe

İstanbul Yahudi Cemaati'nin Tarihi (1453-1566) - Minna Rozen

Minna Rozen İstanbul Yahudi Cemaati'nin Tarihi'nde, Konstantinopolis'in Rumca konuşan Romaniot Yahudi cemaatinin, İber Yahudilerinin gelişiyle uğradığı dönüşümü gözler önüne seriyor. İspanya ve Portekiz'den kovulan İber Yahudilerinin İstanbul'a sığınmasıyla, etnik açıdan çeşitlilik gösteren, yerinden edilmenin travma ve izlerini taşıyan bir Osmanlı topluluğu haline gelen İstanbul Yahudi cemaatinin çok katmanlı tarihiyle karşı karşıya kalıyoruz. 

Bu cemaatin kültürel ve toplumsal değerleri üzerindeki Osmanlı etkilerinin de izini süren Rozen'le birlikte, Osmanlı tarafından fethedilmiş İstanbul semalarında hayali bir kuşun kanatlarında bir yolculuğa çıkıyoruz adeta. 14. yüzyıl sonunda nüfusu günbegün azalan, adeta can çekişmekte olan Konstantinopolis'in de İstanbul'a; başka deyişle, emperyal bir güç olarak sahneye çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentine dönüşümünü Yahudi cemaatinin tarihiyle birlikte adım adım izlediğimiz bir yolculuk bu.

İNDİR ve OKU

İttihat ve Terakki - Tevfik Çavdar

Önsöz 

Günümüzde bilgi bir yandan en önemli değer haline gelirken diğer yandan da artan bir hızla gelişiyor, çeşitleniyor. Ama katlanarak büyüyen bilgi üretiminden yararlanmak, özellikle gündelik yaşam kaygılarının baskısı altında, zorlaşıyor. 

Her şeye rağmen bilgiye ulaşma çabasını sürdürenler için de imkânlar pek fazla değil. Ayrıca, özellikle Türkiye gibi ülkelerde bir konuda kendini geliştirmek ya da sırf merakını gidermek için herhangi bir konuyu öğrenmek isteyenlerin şansı çok az. 

Üniversitelerimiz, toplumumuzun yetişkin bölümüne katkıda bulunmak için gerekli imkânlardan yoksun. Cep Üniversitesi kitapları işte bu olumsuz ortamda, evlerinde kendilerini yetiştirmek, otobüste, vapurda, trende harcanan zamandan kendileri için yararlanmak isteyenlere sunulmak üzere hazırlandı. 

20. yüzyıl Fransız kültür hayatının en önemli ürünlerinden olan, bugün yaklaşık 3000 kitaplık dev bir dizi oluşturan "Que saisje ( Ne Biliyorum?) dizisini İletişim Yayınları Türkçe ye kazandırıyor. iletişimin Cep Üniversitesi, bu büyük diziden seçilmiş,

İNDİR ve OKU

Hilal ve Haç - Abdullah Ziya Kozanoğlu

Bacaklarına koyun pöstekileri sarılmış gibi iri ve kıllı ayak bilekleri ile yerleri koca beygirlerin üzerindeki korkunç adamları, Haron Levi çipil gözleriyle küçücük görmek gafletinde bulundu.

Bu yanlış görüş sonunda -her küçük şey gibi sevimli zararsız olduklarını sanarak- yanlarına sokulmakla da kendi ölümüne kendi ayağıyla gitmiş oldu...

YAZAR : Abdullah Ziya Kozanoğlu

İNDİR ve OKU

Atlı Han - Abdullah Ziya Kozanoğlu

İsa’nın doğumundan beri 451 yıl geçmişti. Büyük bir uğultu… kılıçların, tunçların birbirine çarpmasından çıkan şakırtılar, araba gıcırtısı, şarkı sesleri birbirine karışıyor, önünde bütün dünyaya meydan okuyan Atilla’ nın dokuz ve sungurlu bayrağı dalgalanan bir ordu doğudan akıyor. Akın !.. Akın!.. Akın!..

YAZAR : Abdullah Ziya Kozanoğlu

İNDİR ve OKU

Gültekin - Abdullah Ziya Kozanoğlu

"Bayrağını düşmana kaptırma! "Yurduna yabancı ayak bastırma! "Düşmanın verdiği öğütlere kanıp kardeşlerini küçük görme!

"Yurdunu bırakıp yağıya yanaşma!

"Ey büyük türk ulusu" 

Dünyada yapamayacağın hiçbir iş yoktur; çünkü sen Gültekin gibi kahramanlar yetiştirmiş bir ulusun oğlusun! Bunu böyle gör, böyle dinle! Bayrağımızın rengi solmasın, gölgelice kaba ağaçlarımız kesilmesin, ulusumuzun arasına ikilik girmesin, yurdumuza yağı ayak basmasın, ey büyük Türk ulusu!

(Arka Kapak)

YAZAR : Abdullah Ziya Kozanoğlu

İNDİR ve OKU

Doğu Karadenizde Türkler - İbrahim Tellioğlu

Kitap Adı:  Doğu Karadenizde Türkler 
Yazar:  İbrahim Tellioğlu 
Yayıncı:  Serander Yayınları 
Sayfa Sayısı:  232 

Doğu Karadeniz Bölgesi tarih öncesi dönemlerden itibaren iskana açılmış bir sahadır.Bu dönemden Osmanlı hakimiyetine kadar yöreye yerleşen topluluklar içinde Türkler en önemlilerinden biridir.Osmanlı Devleti, Doğu Karadeniz Bölgesine Kimmer-İskit göçleriyle başlayan ve Oğuz iskanı ile son bulan Türk yerleşmesi neticesinde hakim olduğundan, büyük ölçüde Türk yurdu haline gelmiş bir coğrafyayı ele geçirmişti.

İNDİR ve OKU

Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi - Borisoviç Lutskiy

Sovyet Arap tarihçileri okulunun kurucusu olarak kabul edilen, önde gelen Arap tarihi uzmanlarından Vladimir Borisoviç Lutskiy’nin (1906-1962) kaleme aldığı Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Arapların sistematik bir tarihinin yazılmasına yönelik ilk girişimlerden biridir. Lutskiy bağımsız bir tarih disiplini olarak Arap ülkelerinin modern tarihi alanındaki eğitimine 1930’larda başladı. Kendisini tamamen konusuna adamış hevesli biri olarak, yeni yollar denemekten hiçbir zaman çekinmeyen yazar, haklı olarak Sovyet Arap tarihçileri okulunun kurucusu olarak kabul edilir.

Lutskiy, Arap ülkelerinin tarihinin 16. yüzyıldan 20. yüzyıl başındaki I. Dünya Savaşı’na kadar uzanan yaklaşık 500 yıllık bir dönemini ana hatlarıyla ele alır, nirengi noktalarını verir; Arap tarihini sistematikleştirir ve genelleştirir. Lutsky Marksist bir bakış açısıyla yazar. Avrupa devletlerinin sömürgeci politikalarını şiddetle eleştirir ve bu onların Doğu’daki varlıklarının bölgenin kaderi üzerindeki olumsuz etkisini ortaya koyar.

İNDİR ve OKU

Abbasilerden Osmanlılara Mekke-Medine Tarihi - Mustafa Sabri Küçükaşçı

Hz. İbrahim tarafından harem kılınan Mekke ile Hz. Muhammed tarafından harem kılınan Medine şehirlerine Türk kültüründe iki harem anlamında "Haremeyn" adı verilmiştir. Ortaçağ'da Müslümanların yaşadıkları diğer şehirlerden farklı bir konumda algılanan Haremeyn şehirleri siyasî, sosyal ve kültürel hayatta daima belirleyici olmuştur.

"Abbasilerden Osmanlılara Kadar Mekke-Medine Tarihi"nde Abbasilerin Haremeyn'e yönelik geliştirdikleri politikalar, bu şehirlerde var olan tarihî mirasın ihyası, Fatımî, Selçuklu, Eyyübî ve Memlüklerin Mekke ve Medine'ye hakim olma çabaları ve Hz. Peygamber'in soyundan gelen Âl-i Fâtıma'nın (seyyid-şerif) Haremeyn'deki siyasî etkinlik ve mücadeleleri anlatılmaktadır. Kitapta Abbasilerden Osmanlılara kadar Mekke ve Medine'de yaşanan siyasî, sosyal ve iktisadî gelişmeler üzerinde de durulmaktadır.

YAZAR : Mustafa Sabri Küçükaşçı

İNDİR ve OKU

24 Ocak 2018 Çarşamba

Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan

"Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat. Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir. Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor. Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekanı.

İNDİR ve OKU

Alamut Efsâneleri - Farhad Daftary

Dağın Yaşlı Adamı'nı ve fedailerini Sünni kaynaklar ve Batıdan gelen gezginler mi abartarak kötü göstermişti... Fedailer gerçekten de haşhaş bağımlısı suikastçılar mıydı? “Cennet Bahçesi” için mi kendilerini feda ediyorlardı? 

Yoksa Hasan Sabbah ve fedaileri gerçekten birer efsane miydi? 

Nizari İsmailileri, Ortaçağ Avrupa'sında “Haşaşiler” ismiyle nam salmışlardır. Haşhaş kelimesinden türetilen bu yanlış isim, XII. yüzyılın başlarında Ortadoğu'da varlık gösteren bu gizemli tarikatın üyeleriyle ilk olarak temasa geçen Haçlılar ve yanlarında gelen batılı yazarlar sayesinde geniş kitlelere yayılmıştır. 

Ortaçağ Avrupa halkları da Haşaşilerin gizli faaliyetleri ve onların gizemli liderleri Dağın Yaşlı Adamı Hasan Sabbah ile ilgili bir dizi hikâyeyi kulaktan kulağa aktarmışlardır. Zaman içinde, Marco Polo'nun kalemiyle zirveye ulaşan Haşaşi efsaneleri hiçbir temele dayanmadan oraya buraya çekilmişler ve Haşaşi'nin karşılığı olan “assasin” kelimesi, ihmalkâr bir etimoloji ile Avrupa dillerine “katil, suikastçı” anlamına gelen bir kavram olarak girmiştir. 

Elinizdeki kitap, Önderleri Hasan Sabbah'ın kandırmacalarıyla, haşhaş içerek kendilerini ölüme atan şuursuz bir topluluk gibi gösterilmeye çalışılan İsmaili topluluğunun, gerçekte kim olduklarını anlamamızı sağlayacaktır...

İNDİR ve OKU

Anarşist Banker Şeytanın Saati - Fernando Pessoa

XX. yüzyıl edebiyatının kült kişiliklerinden Fernando Pessoa, ölümünden bir yıl sonra keşfedilmiş zengin düş dünyasıyla ün kazanmıştı. Kendi adının yanı sıra, yarattığı hayali şairlerle de anılan Pessoa'nın daha önce ayrı ayrı yayınladığımız iki kısa anlatısını bu kez bir arada sunuyoruz. 

Anarşist Banker, Pessoa'nın, sağlığında yayınlanan tek anlatısı. Öykü, iki arkadaşın bir yemek sırasında gerçekleştirdiği sohbete odaklanır. Kahramanlardan biri, bankerliğin, gerçekleştirilebilecek tek anarşist eylem olduğunu savunur. 

Anlatı, burjuva toplumunun ikiyüzlülüğünü ortaya koyar. Şeytanın Saati ise yazarın ardında bıraktığı sandıktan çıkan metinlerden biri. Yine bir diyalog-metin. Anlatıcı ile Şeytan arasında kurgulanan alaycı, mistik bir konuşma. Kuşkucu Pessoa'nın, kişiliğine de en uygun yazılarından biri.

İNDİR ve OKU

Türk Kurtuluş Savaşı'nda Sovyetler Birliği Türkiye ilişkileri - Stefanos Yerasimos

Stefanos Yerasimos, bu kitabında Osmanlı İmparatorluğu´nun son dönemi ve Ekim Devrimi´yle ileri bir aşamaya geçen Türk-Sovyet ilişkilerini ele alıyor. 

Yazar, bu yeni dönemde Sovyetler Birliği´nin tüm dış ilişkilerini, bu arada Türk-Sovyet ilişkilerini de kapsayan Dokumenti Vneşney Politiki SSSR´deki (SSCB Dış Politika Belgeleri) belgelerden kaynaklanarak iki ülke arasındaki ilişkileri ve Yeni Türkiye´nin gelişimini Kurtuluş Savaşından başlayarak Lozan Konferansı´na dek adım adım inceliyor. 

Türk-Sovyet ilişkilerini Türkiye´nin diğer ülkelerle olan ilişkileri bütününden koparmadan inceleyen yazar, Kurtuluş Savaşı yıllarının toplumsal ve ekonomik çerçevesini, ince denge hesaplarını, dostluk, kuşku ve bunalımları, karar ve kararsızlık dönemlerini çeşitli kaynak ve belgelerle besleyerek sergiliyor. 

İlk ilişkilerinin kurulmasından, Mustafa Suphi ve arkadaşlarınnın uğradığı suikaste, Ankara´daki yönetici kadronun iç çekişmelerinden Lozan Konferansı´na uzanan Cumhuriyet Türkiyesi´nin doğuşunun karmaşık ortamında iç içe giren ilişki ve çelişkiler yumağını somut durumlarıyla ortaya koyan bu çalışmanın önemli bir yanı da kitaptaki belgelerin hemen hepsinin -birkaçı dışında- Türkçede ilk kez yayımlanıyor olmasıdır. 

Yalnızca bir belge aktarımı olmakla kalmayıp bu belgeler arasındaki ilişki ve bağlantıyı da ayrıntılarıyla inceleyen bu kitabın, Kurtuluş Savaşının ekonomik-politik gelişiminde bunların nicel-nitel katkılarının ne gibi aşamalardan geçip hangi noktalara ulaştığını da sergileyeceğine ve sunduğu tüm yeni bilgi ve belgelerle bu konudaki görüşlere yeni boyutlar getireceğine inanıyoruz.

(Arka Kapak)   

İNDİR ve OKU

Akıl Karaya Vurdu - Abdurrahim Karakoç

Akıl Karaya Vurdu

Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben
Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben
Fikren işkencedeyim, rûhen cezadayım ben

Korkaklığın sükûtu kol geziyor her yerde
Sanki tek başımayım tek kişilik mahşerde.

Putların gölgesinde dans eder akbabalar
Söz sokakta dolaşır, öz zindanda çabalar
Atılan ucuz safra selamlar, merhabalar

En temiz topraklara gül eksem mantar biter
Yollar sırat köprüsü, durmak düşmekten beter.

Kaybettim mesafeyi, zamandan uzaklaştım
Sevgi diye sarıldım, isyanla kucaklaştım
Ne kendimden kurtuldum, ne kendime yaklaştım

Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler
Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.

Fuhuş yuvası sanki en görkemli binalar
Çamur evlat doğurur taş yürekli analar
Resmen hak tevzi eder hakkı boğan canavar

Koşanlar, yarışanlar.. dehşet ötesi dehşet
Akıl karaya vurdu, gırtlağı geçti vahşet. 
İNDİR ve OKU

Beşinci Mevsim - Abdurrahim Karakoç



Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dört yüz seksen beş gün çekti bir sene
On altıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türkü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim... gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ayı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım.

(Beşinci Mevsim)
Abdurrahim Karakoç 
İNDİR ve OKU

Empati - Adam Fawer

Yaşamınızın kontrolü sizde değil!
Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.
Bu kitabı kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.
Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.
Ne isterseniz yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.
Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o
kadar derinlerine işlemitir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz.
Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.
Sadece 'isteklerinizin' tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.

EDEBİYAT, BİLİM VE FELSEFE RUHUNUZA AKACAK, OKUDUKÇA BAĞLANACAK, BAĞLANDIKÇA OKUYACAKSINIZ...

İNDİR ve OKU

Olasılıksız - Adam Fawer

BİTİRMEK İÇİN YARINI, BAŞKASINA ANLATMAK İÇİN BİTİRMEYİ BEKLEMEYECEKSİNİZ. 

'Olasılıksız demek yetersiz kalacaktır. İnsanı adeta büyüsü altına alan bu hikayede, Adam Fawer, bilim, felsefe, entrika ve maceradan ortaya bir başyapıt çıkarmış." Clive Cussler 'İlk cümleden itibaren bağlanıp kaldım; sayfaları, floş royal tutturmaya çalışan bir kumarbazın kartlarını açtığı gibi çevirdim. 

Olasılıksız, insanı düşündüren matematik teorilerini ve maceranın albenisini dahice birleştiren, okura Michael Crichton ve Robert Ludlum'u hatırlatan bir kitap. Gerçekten kaçırılmaması gereken bir zevk.' Ben Mezrich, 'Mekanı Batırmak' ve 'Çirkin Amerikalılar'ın yazarı '…hikayenin sonunda, bir yandan şizofreninin gerçek nedenlerini düşünürken, bir yandan da tek bir hareketin bir insanın hayatını ne kadar değiştirebileceğine şaşırıyor olacaksınız. 

Olasılıksız, beğeniceğinize gözümüz kapalı iddiaya girebileceğimiz bir kitap.' People Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı anlamı olabilir mi? Siz hiç Loto'da büyük ikramiye kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! 

Onlar sizden daha mı şanslılar? Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün paranızı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı? Yolda gidiyorsunuz. 

Kafanızı çevirip yandaki küçük parka baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mı, yoksa geleceği mi görüyorsunuz? Eğer siz de kontrölün kimde olduğunu merak ediyorsanız, 'Olasılıksız' tam size göre bir roman.

İNDİR ve OKU

Garihi Öldüren Şiir - Abdullah Muradoğlu

Üzeyir Garih, mensup olduğu aile, etnik/dini kökeni, iş hayatı, yaşam tarzı, farklı kişiliği, uluslararası ilişkileri ve ilginç yorumlarıyla, alışılagelen Musevi tipinin dışında kalan bir isim. 

Garih Mason'du, Lotaryan'dı. Dünya Yahudi Lobisi'nin önemli isimlerinden biriydi. Kendi ifadesiyle muhafazakar ve Allah'a inanan bir mü'mindi. Garih'in adeta bir labirenti andıran, ancak kendi içinde de son derece tutarlı olduğu anlaşılan gizli dünyası bir bakıma Türkiye'nin toplumsal/kültürel dokusunun haritasını da çiziyor. 

Garih'in labirenti bir tarih galerisi niteliği taşıyor; 1900'lerin başında Bağdat'tan İstanbul'a göç eden Musevi bir ailenin yüz yıllık öyküsünü içeriyor. Gazeteci-Yazar Abdullah Muradoğlu, Garih'in labirentinde yer alan olaylara ve kişilere ilişkin önemli bilgiler veriyor. Kitapta resmi tarihin dışında kalan toplumsal tarihimize ait pek çok gerçekle yüzyüze geliyorsunuz. 

Garih'in 72 yıllık hayatından önemli anekdotların yer aldığı kitapta, 1940'larda zor günler yaşayan Musevilere kucak açan bir tarikat hakkında ilginç bilgiler veriliyor. Kitapta Garih Cinayeti Davası bütün yönleriyle ele alınıyor. Pek çok iddia ve komplo teorisi de ayrıntılarıyla veriliyor. 

Muradoğlu'nun kaleme aldığı, "Garih: Sıradışı Bir Musevinin Portresi" kitabında Üzeyir Garih'in bir rüya ile başlayan ve dramatik bir biçimde kanlı bıçak darbeleriyle son bulan gizemli hayatına ayna tutuluyor. (Arka Kapak)

YAZAR : Abdullah Muradoğlu

İNDİR ve OKU

23 Ocak 2018 Salı

2012 Mardukla Randevu - Burak Eldem

Güneş sistemimizde son sınır, Pluton değil. Modern astronomların 1930 lardan beri "Gezegen X" kod adıyla izini sürdükleri, ancak yerini henüz saptayamadıkları dev bir gök cismi, kuyrukluyıldızlara benzeyen eliptik yörüngesiyle her 3661 yılında bir dünyamızın yakınından geçiyor. 

Sümerler ona "Geçiş Gezegeni" anlamında Nİ.Bİ.RU dediler; Babil astronomlarıysa güçlü tanrıları MARDUK un adıyla onurlandılar; Mısır da, "Milyonlarca Yılın Gezegeni" diye anıldı. Son yörünge geçişini İ.Ö. 1649 yılında yapan bu dev gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal afete yol açmış; aralarında "Mısır dan Çıkış"ın da (Exodus) bulunduğu mitlere esin kaynağı oluşturmuş; Yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüstü etmişti.

Maya kozmolojisine göre içinde bulunduğumuz çağın, yani Beşinci Güneş in bitiş tarihi olan 2012 yılının kahramanı, yine bu gizemli dev gezegen. 3661 yılını tamamlamak üzere olan MADRUK, çok yakında bir kez daha güneş sistemimizde boy gösterecek. 

Bunun içindir ki Yeni Dünya Düzeni nin küresel egemenleri, büyük kaos başlamadan baş ağrısı oluşturabilecek bölgelerdeki potansiyel Hiksosları tasfiye etme yolunda bir dizi büyük operasyonu, gizleyemedikleri bir acelecilikle devreye sokmaya çalışıyorlar.

YAZAR : Burak Eldem

İNDİR ve OKU

22 Ocak 2018 Pazartesi

Kürtler PKK ve A. Öcalan - A. Cem Ersever

Celal Talabani, Irak Milli Türkmen Partisi'nin Kuzey Irak'ta Türkmen haklarını korumaya yönelik faaliyetlerini engelleyebilmek için elinden geleni yaptığı hatta, Demirci soyadını kullanan ve Snober olarak bilinen Necmettin Kakaf'a Türkmen Kardeşlik Partisi adı altında kukla bir parti kurdurduğu için Türkiye dostu oluyordu. Hem de Erbil ve Şaklawa sokaklarına Kerkük Kürdistan'ın Kalbidir sloganını yazdırarak!

Çok samimi olarak şu noktaya temas etmek istiyorum, benim milliyetçiliğim, kültür milliyetçiliğidir. Milliyetçiliğimin temelinde dilde, fikirde, işte birlik vardır. Kültür milliyetçiliği esastır. Anadolu kültürüne herkes uymak zorundadır. Çünkü bu kültür beşbin yıllık Turan kültürüdür. Laz'ı, Çerkez'i, Tatar'ı, Azeri'si, Kürt'ü, Türkmen'i bu kültürün içindedir. Efendim, mozaikmiş. Bir bilge politikacının dediği gibi (Ne Mozaği Ulan!) işte mozaiğin Kürt taşı gidiyor. Hainin biri çıkıyor bu taşı oynatıyor. Biraz haysiyetli olmak lazım.

A. Cem Ersever

İNDİR ve OKU

Üçgendeki Tezgah - A. Cem Ersever

‘Terör Odaklarını Kontrol Eden Dünyayı Kontrol Eder’
‘ … Türkiye’de kendilerini ‘Devrimci Demokrat’ olarak tenıtan kesim-
ler PKK ile bir şekilde flört içindedirler. Türkiye şartlarında ortak hedefe yönelik olarak, Türk ile Kürt örgütleri arasında yapılacak ittifaklar Türk Devletine karşı savaşla büyük önem taşımaktadır. PKK’ya göre böyle
bir ittifak için geçmişte ortaya çıkmış olan sert tavırlar engel teşkil
etmemektedir…’

‘ … Marksizim-Leninizm gibi çağdışı ve ilkel paravanların arkasındaki
sözde Aydın ve sözde Liderlerle, İngiliz çıkarlarına kaça satıldığı belli
olmayan haysiyetsiz Demokrat bozuntuları. Çağdaş Lawrenceler toplu-
mumuzu kamplara bölmüş durumdadır. Otonomi yanlıları bir tarafa,
Federasyon yanlıları bir tarafa, sözde bağımsızlıkçılar bir tarafa çekip
durmaktadırlar. Sorunumuz, işte bu işportacı mahluklar ve onların az-
gın patronlarıdır…’

A. Cem ERSEVER

İNDİR ve OKU

BİR - Ayşehan Demirtaş

Hiç insanın yüreği yer değiştirir mi? 
Yani diyorum ki; 
Hep solda atan kalp, sağda da yaşar mı ve sağ kalır mı? 
Ve küçücük bir bakışa insan ağlar mı? 
Kimi zaman hatırlananlar ve geriye bakmalar vardır ya 
Sorgulamak için kendini ve hayatı, 
Konuşacaklarına yada konuşmayacaklarına dinleyen ararsın 
Ve içinden söylediklerin dışından da duyuldu mu aradığını bulamazsın! 
Sonra boş verirsin. 
Ama boşu mu yoksa doluyu mu verdiğini fark edemezsin 
Tam da böyle bir an’da 
Yani 
Derin bir suskunluğu yaşadığın tam da bu an’da 
Küçücük bir bakışa oturur ağlarsın…

İNDİR ve OKU

Veganizm Ahlaki, Siyaseti ve Mücadele - Zülal Kalkandelen

Bu satırları okuyorsanız, öncelikle veganizm üzerine yazılmış ilk Türkçe kitaba ilgi gösterdiğiniz için teşekkür ederiz. Bu teşekkür sıradan bir ifade değildir; veganlar bilir, hayvan haklarından söz etmeye başladığınız anda olumsuz tepkiler almaya başlarsınız, hatta işi hakarete vardıranlar olur. 

Ancak bunun yanında, dünyada yavaş da olsa giderek daha fazla ilgi görmeye başlayan veganizmi anlamaya çalışanlar, merak edenler de var. Bu kitabın amacı, hem akıllarda yanlış bilgilenme sonucu yer eden görüşlere bir karşılık vermek, hem de veganizmi bir felsefe ve yaşam pratiği olarak merak edenlerin sorularına yanıt oluşturmak. Kitabı yazarken, herhangi bir sınırlama olmadan, en içten düşüncelerimizi ve kişisel yaklaşımlarımızı mütevazı bir şekilde paylaştık. 

Elbette veganizm konusunda ikimizin aynı görüşte olmadığı hususlar da vardı. Her düşünce ya da felsefe akımında olduğu gibi, veganizmin içinde de farklı yorumlar, yönelimler var. Dolayısıyla okuduklarınızla hemfikir olabileceğiniz gibi, katılmadığınız noktalar da mutlaka olacaktır. 

Ancak sonuçta önemli olan, ilerdeki sayfalarda tartışmaya sunduğumuz görüşler ve bakış açısı; onu aktarabildiysek, kitap da işlevini yerine getirmiş demektir. Belki fazla romantik ve ütopik gelebilir ama biz, “daha barışçıl, başka bir dünya mümkün” diyenlerdeniz. Umarız okuyanlar da, bizim yazarken aldığımız keyfi alabilir.

YAZAR : Zülal Kalkandelen

İNDİR ve OKU

21 Ocak 2018 Pazar

Buse Cinayeti - Mehmet Murat Somer

Kitap Adı:  Buse Cinayeti: Bir Hop-Çiki-Yaya Polisiyesi 
Yazar:  Mehmet Murat Somer 
Yayıncı:  Everest Yayınları 
Sayfa Sayısı:  264 

Ortada iki cinayet: Buse ve öldürülen yaşlı komşu kadın; bir şantaj çetesi, adı bile duyanı ürperten Süreyya Eronat, sansürcü gazeteciler, kendilerince gizlemelerine gerek olan ilişkiler yaşamış bir dolu iyi-kötü ünlü adam vardı. Hepsinin üstünde, gözümü korkutma konusunda elinden geleni yapan Sofya vardı. 

Her şeye bulaşan, yaptıklarının artık sosyal dedikodu merakını aştığına inandığım Hasan ayrı bir meseleydi. Zekâsı ve azmiyle, vahşice işlenen seri cinayetlerin üstesinden gelen kahramanımız, eğitimli, kültürlü, sanattan anlayan, yaşamdan zevk almayı bilen, tutkulu, bakımlı, atletik yapılı, gerektiğinde ‘aslan gibi delikanlı' bir travesti... Mehmet Murat Somer'in akıcı ve mizahi anlatımıyla okur, ışıltılı Beyoğlu gecelerinin karanlık arka sokaklarında eğlenceli bir keşfe çıkıyor.

İNDİR ve OKU

Bozkırdaki Çekirdek - Kemal Tahir

Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan biridir bir bakıma. Kemal Tahir, "Bozkırdaki Çekirdek"te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak zorunda kalışını gözden geçirir.
"Nisan 1965’te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen "Bozkırdaki Çekirdek", dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri’ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği.."


İNDİR ve OKU

Borçlu Olduklarımız - Aziz Nesin

Burhaniye ilçesiyle Ayvalık ilçesi arasındaki yol üzerinde Karaağaç adlı bir köy vardır. Kurtuluş Savaşımızdan önce Karaağaç köyünde Türkler'le Rumlar bir arada, hiç kavgasız gürültüsüz çalışıp yaşamaktaydılar.

Karaağaç köyü, denize doğru eğik bir sırt üzerinde kurulmuştur. Köy evlerinin bulunduğu arazi kuzeye doğru yükselir. Köyün üst başındaki ağaçlıklı tepede bir anıt vardır. Bu anıta yaklaşırsak, anıt taşında şu yazıtı okuruz:

"Yurttaş!
"Kurtuluş Savaşı başlangıcında Ali Çetinkaya'nın kumanda ettiği Yüzyetmişikinci Alay erlerinden 16-7-1919'da şehit düşen yedi er burada gömülüdür."
"23-9-1936"

Adlarına anıt dikilen bu yedi erin nasıl şehit edildiklerini anlatalım.

Ayvalık koyundaki Yunan savaş gemilerinden Yunan askerleri karaya çıkmış ve Yunanlılar Ayvalık'ı işgal etmişlerdi. Bunun üzerine Ayvalık'taki Yüzyetmişikinci Alay Komutanı Yarbay Ali Bey, alayını Araplar köyüne çekti. Yakındaki Karaağaç köyüne de şu haberi ulaştırdı:

"Yunan askeri Ayvalık'ı işgal etti. Askerimiz düşmana karşı koymaktadır. Allahını, peygamberini, yurdunu seven yardıma koşsun!"

Bu haber üzerine, Karaağaç Köyü camisindeki sancak, köyün altındaki yola çıkarıldı. Köyün yaşlısı genci, eli silah tutan her erkeği, bıçağını, nacağını, çiftesini, mavzerini, tabancasını, tüfeğini, hiçbişeyi olmayan da sopasını kapınca evlerinden dışarı uğrayıp sancağın altında toplandı. Oğlan çocukları da düşmana karşı savaşmak için oraya gelmişlerdi. Ama onyedi yaşından küçük olanları "Hadi köye dönün! Askere giden, savaşa giren babalarınızın yerini alın! Onların işlerini görün! Ananızı, bacınızı gözetin! Tarla işine, mala, hayvana bakın!" diye zorla geri çevirdiler.

Orda toplanan Karaağaç köylüleri, önce yakındaki Gömeç köyüne, sonra da Murateli köyüne gidip Türk birliğine katıldılar. Yüzyetmişikinci Alay'ın ve gönüllülerden kurulu Milis Alayfnın ereği, işgalci Yunan askerlerinin ilerlemesini önlemek için onları oyalamak, zaman kazanmaktı. Bu görevi yerine getiren Yüzyetmişikinci Alay bir zaman sonra Karaağaç Köyü'ne geri çekildi. Karaağaç Köyü'nün güneyinde, köyün Ayvalık'a bakan sırtlarında siperler kazıldı. Yüzyetmişikinci Alay Komutanı Yarbay Ali Bey, Karaağaç köyündeki evlerden birini Alay Karargâhı yapmıştı.

İNDİR ve OKU

Binboğalar Efsanesi - Yaşar Kemal

ESERİN ADI: BİNBOĞALAR EFSANESİ

YAZARI: YAŞAR KEMAL

Eser İncelemesi:

Kısa Özeti:
Binboğalarda yani Toroslarda Aladağ'ın koyağında Yörük obası, uzun süre yerleşecek bir yer bulamaz. Karaçullu obası, nereye gitse oranın sahiplenilmiş olduğunu görür. Yerleşmek istedikleri yerlerde ayakbastı parası istenir: para vermediklerinde kendilerine zulmedilir. 

Bazen göçebe kabilenin güzel kızlarına talip olduklarında anlara kalacak yer gösterirler. Karaçullu obasından Ceren'e de Oktay adlı bir ağa çocuğu âşık olur. Ceren, Oktay Bey'le evlenmeye karar verirse oba sürünmekten kurtulacaktır. Ancak Ceren'in gönlü Halil'dedir. 

Ceren, Oktay Bey'in aşkına karşılık vermez. Karaçullu obası için bu son çözüm yolu da gerçekleşmez ve dağılış süreci başlar. Binboğalar Efsanesi, yüzyıllarca yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmenlerin romanıdır. Roman, Hıdırellez şenliklerinde, göçerlerin kış için sığınacak toprak bulma dilekleri ile başlar. 

Ancak kış onlar için bir tükeniş öyküsüne dönüşür. Roman, Yörüklerin yok oluşuna yakılmış bir ağıttır.

Ayrıntılı Özeti:
1876’da Türkmenle Osmanlı arasında Çukurova’da bir savaş oldu. Osmanlı Türkmeni yerleştirmek, toprağa çekmek, ondan vergi almak, onu asker etmek istiyordu. Türkmense buna karşı koyuyordu. Dövüş beter oldu, bu dövüşte Türkmen yenildi ve iskan edildi. O gün bugündür bu yenilginin acısı, iskanın kepazeliği hiçbir Türkmenin yüreğinden çıkmaz.

Savaşta yenilmelerine, zorla iskan edilmelerine, sürülmelerine karşın Türkmenin hepsi buna boyun eğmedi iskandan sürgünden kaçanlar gene eski yaşamlarını, konup göçmeyi sürdürdüler. Ama gittikçe Yörüklük zorlaşaral bugünlere geldi, hele bugünlerde çekilmez bir hal aldı. Toroslar’da Aladağ’ın kayağında Yörük Karaçullu Obası, uzun yıllardır Çukurova’da temelli yerleşecek bir toprak parçası bulamamıştır ve Çukurova Türkmenin, yörüğün, Aydınlın yörüğün yaylağıdır. Yörükleri ne bu kışlaktan,ne bu yaylaktan kolay kolay ayıramazsın, ölürler.

Beşi altı Mayısa bağlayan gece bir Ayin-i Cem düzenlenir. Bu gece Hidrallez gecesidir. Denizlerin ermişi İlyas’la karaların ermişi Hızır buluşacaklardır. Dünya kurulduğundan bu yana bu iki ermiş her yıl, yılın bu gecesinde buluşurlar. Eğer bir yıl buluşmayacak olsalar, denizler deniz, topraklar toprak olmaktan çıkar. 

Eğer onlar buluşmazlarsa; kıyametin habercileri Hızır’la İlyas olacaktır. Hızır’la İlyas’ın buluştuğu an bir mağrıptan, biri maşrıktan iki yıldız doğar, yıldızlar Hızır’la İlyas’ın buluştuğu yerin üstüne kayarak gelirler, tam Hızır’la İlyas birbirlerinin elini tutarken onlar da birleşirler, tek bir yıldız olurlar.Hızır’la İlyas’ın üstüne ışık olup sağılırlar. 

Hızır’la İlyas’ın el ele tutuştuğu, yıldızların gökte birleştiği an dünyada her şey durur. Dünya bir an için ölür. Sonra her şey birden uyanır. Dehşet bir yaşam patlar. İşte bu gece sabaha kadar insanlar birleşen yıldızları görmek için tepelere, dağ başlarına çıkarlar. 

Kim ki gökyüzünde yıldızların birleştiğini görür o anda ne isterse olur, işte yine bir Hidrallez gecesinde bütün oba, Aladağ’da yaylak, Çukurova’da kışlak dileğinde bulunacaktır ama o gece obalılar verdikleri sözün hilafına, gizlice kişisel dilekte bulunurlar.

Ermiş olarak gördükleri Demirci Haydar Usta’da on iki yaşındaki torunu Keremle birlikte kayağın yamacında iki yıldızın birleşmesini izlemeye koyulur. Bu arada Haydar Usta torununa sen daha tertemiz melek gibisin diyerek, mutlaka sana görünür. 

Aladağ’da yaylak, Çukurova’da kışlak isteyeceksin der. O gece Haydar Usta’nın artık uykusu gelip gözleri kapandığı sırada gökten iki yıldız kopup hızla birbirlerine doğru gelirler. Kerem de bütün oba gibi Çukurova’da kışlağı ben napayım diyerek, bir şahin dileğinde bulurunur. 

Obanın Çukurova’da kışlak bulması imkansızdır. Her yer zamanında paylaşılmış. Kimse Yörükleri Çukurova’da istememekte düşman gözüyle bakmaktadır. Obanın atık iki umudu kalmıştır. Biri Yörüklerin en güzel kızı Ceren’dir. Hasan Ağa’nın oğlu yangındır Ceren’e ve Hasan Ağa’nın da yüz bin dönümden fazla toprağı vardır. 

Hasan Ağa’nın oğlu Yörüklere, eğer Ceren’i bana verirseniz bende size çiftliğin bir köşesinde yer veririm; köy kurarsınız demektedir fakat Ceren, Oktay Bey’le evlenmek istemez. Onun gönlü Halil’dedir. Bütün oba Ceren’i Oktay Bey’le evlendirebilmek için yediden yetmişe çalışırla ama nafile.

Diğer şansları da Demirciler Ocağı Piri Haydar Ustanın 3 yılda gece gündüz demeden yaptığı altın işlemeli kılıçtır. Zamanında Rüstem Usta bir kılıç yapıyor on beş yıl çalışıp kılıcını padişaha götürüyor. 

Rüstem usta kökten sürme, ocaktan yeşerme değil, daldan eğme, çıraklıktan gelme. Padişah bakıyor kılıca, hayran kalıyor dile benden ne dilersen Rüstem Usta diyor. Rüstem Ustadır dize gelip senin canının sağlığını dilerim padişahım diyor. 

Padişah, benim canımın sağlığından sana ne fayda dile benden ne dilersen. Rüstem Ustadır, padişahım diyor, bize kışlak gerek, yerliler bizi perişan ediyor. Padişahtır, bir ferman haykırıyor yürü git Aydın ilini senin obana verdim diyor.

Haydar Usta, büyük bir umutla Adana’ya gider önce ramazanoğullarına sonra bütün büyük ağaların kapısını çalar, kimi Haydar Usta’yla görüşmek istemez, kimi de Haydar Usta’nın cebine iki kuruş koyup onu yollamaya kalkar. 

Haydar Usta’nın artık umutları iyice körelmektedir en son çare İsmet Paşa’nın kapısını çalar, dışarı çıktığı sırada İsmet Paşa’nın yanına giderek Türkmen yörüğünün yaşadıklarını hararetli hararetli anlatır ve kılıcını gösterir. İsmet Paşa kılıca bakar ve güzel bir kılıç deyip yoluna devam eder. 

Son olayda birlikte Haydar Usta’nın Çukurova’ya vardığında da bütün obanın umutları tükenir. Yörükler zaman içinde Çukurova’nın zorlu şartlarında azalır azalır ve tükenirler. Binboğalar Efsanesi bir kültürün bitişinin hikayesidir.

Roman Karakterleri Hakkında Bilgi:
HAYDAR USTA : Demirciler ocağı piri, horasan erenlerinden bakır kızılı uzun sakallı, çakmak gözlü bir adamdır. Yörüğün en temiz kalplisi olduğundan, oba tarafından ermiş olarak görülür.
CEREN : Yörüğün bugüne kadar ki en güzel kızı, dünyalar güzeli, uzun boylu, yanık tenli, büyük ela gözlü bir kızdır.
KEREM : Haydar Usta’nın torunudur ve Hıdrallez gecesinde Çukurova’da kışlak yerine, şahin istediği için hep pişmanlık duyar.
HALİL : Ceren’in sevgilisi, Jandarmadan kaçtığı için bir türlü Cerenine konuşamaz en sonunda çatışmada vurularak ölür.
OKTAY BEY : Zengin bir ağa oğludur. Ceren’e aşıktır ama Ceren’in gözü Halil’den başkasını görmez. Ceren’i elde edebilmek için bütün obaya kışlak sözü verir ama oba bile Ceren’i ikna edemez. Oktay Bey Ceren’in aşkıyla obanın peşinde sürünür.
SÜLEYMAN KAHYA : Obanın başı, kahyasıdır. Etine dolgun orta boylu, kır sakallı, şayak şalvar giyip, şalvarın üstüne dizine kadar nakışlı çorap çeken, yeşil gözlü hep gülen bir kişidir.

Romanın Ana Fikri:
Anadolu’da göçebeliğin bitişini anlatan Binboğalar efsanesi yüzyıllarca toprağa yerleşmek için direnen, ferman dinlemeyen, Yörüklerin değişen toplumsal koşullar karşısında ortada kalmasını ve bu sefer de bir yere yerleşebilmek için savaşmaları gerektiğini fakat bu savaşta başarısız olup yavaş yavaş tükendiklerimi ve göçebeyken bir toprak parçası edinip yerleşmek istememelerinin pişmanlığıyla yok olan ama bu yok oluş sırasında bile Hıdrallez gecesinde bir dilek diledikleri zaman bütün obanın Çukurova’da kışlak yerine kişisel dileklerde bulunmasının çarpıcılığı.

Romanın Ayrıntılı İncelemesi:

OLAY BAKIMINDAN GERÇEĞE UYGUNLUK
Binboğalar efsanesi gerçek çizgisinden ayrılmıyor, çok gerçekçi ve heyecan verici bir hikaye Anadolu gerçeği birebir anlatılıyor.

ŞAHISLAR BAKIMINDAN HAYATA UYGUNLUK
Şahıslarda hem konuşma üslupları ve kıyafetleriyle hem de düşünce tarzıyla tamamen Anadolu Yörüğünün geçiş dönemindeki halini yansıtıyor.

DİL VE ÜSLUP BAKIMINDAN
Yaşar Kemal’in görkemli, şiirsel aynı zamanda modern anlatım tarzı sonsuz sürükleyici, epik gücü, eleştirisi gerçekten ayrılmayan masal unsuru da çok etkili Dili zengin ve dinamik çizdiği sahneler çok güçlü.

YER VE ZAMAN BAKIMINDAN
Adana yöresinden olan Yaşar Kemal’in diğer romanları gibi Binboğalar Efsanesi de Çukurova’da geçiyor. Bugün Türkiye’nin en zengin tarım alanı olan, pamuk tarlalarının göz alabildiğine uzayıp gittiği Çukurova, 19. Yüzyılın başlarında bataklıklarla kaplıydı çevredeki dağlar ise toprak isteyen göçebe Yörük ve Türkmenlerle doluydu. Binboğalar Efsanesi’nde 19. yüzyıldaki Çukurova’nın bu halini anlatıyor.

ÇIKARILAN SONUÇ NEDİR?
Anadolu Yörüğü’nün göçebe yaşamak için direndiğinin ama değişen toplumsal koşullarla beraber artık göçecek toprak parçası bulamamalarıyla Çukurova’da kışlak edinmedikleri için duydukları pişmanlıkla yitip giden bir kültür. Bu kadar zor durumdayken bile obanın Hıdrallez şenliklerinde Çukurova’da kışlak yerine , kişisel dileklerde bulunmaları. İnsanların kendi çıkarlarını, toplumsal çıkarlardan daha önemli görmesi.

İNDİR ve OKU