26 Şubat 2018 Pazartesi

Zifir - Orkun Uçar, Burak Turan

Zifiri bir savaşın eşiğinde!...
Hacer-ül Esved'de gizlenen sır neydi?...
Amerikan askerleri Kabe'ye niye baskın yaptı?...
Papa ve Amerikan Başkanı Bush nasıl öldürüldü?...
Dünya insan kanına nasıl boğuldu?...
Cehennemde büyük savaş!...
Şeytan'ın orduları yeryüzünde savaşıyor!...
Karanlık çağlarda, insan öncesi Dünya'da yaşananlar!...
Kız Kulesi'nin altındaki sır neydi?

YAZARLAR HAKKINDA
Orkun Uçar: 1 Haziran 1969'da Kocaeli-Gölcük de doğdu. İ.Ü İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. Uzun yıllar gazete ve televiz-yonlarda çalıştı.

Burak Turan: 25 Eylül 1980 yılında Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir'de lise öğrenimini Bursa'da yaptıktan sonra üniversite öğrenimi için İstanbul'a gitti. Yönetim Bilişim Sistemleri bölümü'nü bitirdi.

YAZARIN ALTIN KİTAPLAR'DAKİ DİĞER KİTAPLARI
Orkun Uçar'ın diğer kitapları:
Metal Fırtıra 2: Kayıp Naaş / Metal Fırtına 3: Kızıl Kurt / Asi


İNDİR ve OKU 

9 Şubat 2018 Cuma

Aşk-ı Memnu - Halid Ziya Uşaklıgil

KİTABIN ADI

AŞK-I MEMNU

KİTABIN YAZARI
HALİD ZİYA UŞAKLIGİL
YAYIN EVİ
İNKILAP YAYIN EVİ
BASIMYILI
1993
KİTABIN KONUSU:Bihter ve Behlûl arasındaki yasak aşkı anlatan bir romandır.

KİTABIN ÖZETİ: Roman Peyker ve Nihat Beyin evlenmesiyle başlar. Peyker ve Bihter’in annesi Firdevs Hanım duldur ve Adnan Beye gizliden ilgi duymaktadır. Ancak Adnan Bey Bihter’den çok hoşlanmaktadır. Onunla evlenir. Adnan Bey varlıklı , asil bir aileden gelmiştir. Annesi bu evliliği hiç kaldıramaz.

Bir gün toplanıp pikniğe giderler, bütün aile oradadır. Adnan Beyin yeğeni Behlûl Peyker’e dayanamaz ve onu ensesinden ateşli bir şekilde öper. Peyker buna çok kızar çünkü kocasına çok bağlı birisidir. Behlûl Bihter’e göz koyar. Ondan çok hoşlanır, onun fiziki görünüşü Behlûl’u çıldırtma seviyesine getirir. Bihter’in kendisinden hoşlanmasını sağlar ve o günden sonra her gece beraber olurlar.

Behlûl ve Bihter’in mektupları Nihal tarafından görülür. Nihal bu olaya inanamaz çünkü Behlûlle evlenmeyi düşünmektedir. Nihal’in tam mutluluğu düşündüğü bir sırada bu olayı öğrenmesi hayatını yıkmıştır. Adnan Beyin bu olayı öğrenmesiyle her şey değişir.

Adnan Bey ve Nihal eskisi gibi beraber yaşamaya karar verirler. Artık hayatlarında ne Behlûl ne de Bihter olacaktır.

KİTABIN ANA FİKRİ:Yasak bir aşk bir ailenin yıkımına neden olabilir, gerçekleri zamanında farketmek  sevdiklerinin daha fazla üzülmesini engeller.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:Bihter: Düzgün bir fiziğe sahip, çok güzel, erkekleri kolayca elde edebilen cazibeli bir kadındır. Annesine karşı kin beslemektedir.
Adnan Bey: Bihter’in kocasıdır. Orta yaşlı, varlıklı, iki çocuk babası, asil bir ailenin tek çocuğudur.
Nihal: Adnan Bey’in kızı. Zeki, güzel ve çalışkan bir kişiliğe sahiptir.Behlûl’e ilgi duymaktadır. Annesinin ölümü onu derinden etkilemiştir.
Behlûl: Adnan Bey’in yeğenidir. Kadınlara karşı özel bir ilgisi vardır. Bu onda bir zaafiyet haline gelmiştir. 

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Kitaptaki olaylar belirli ve düzgün bir sıra izlediği için okuyucuda bir heyecan uyandırıyor ve kitaba bir sürükleyicilik kazandırıyor. Kitapta kişilerin ruhi ve psikolojik tasvirlerine yer verilmiştir. Ancak kitabın dilinde düzeltme olması itibariyle yalın ve sade bir hale getirilmiştir. Fazla yabancı kelimelere yer verilmemiştir. Kitap yazıldığı dönemin insan ve aile ilişkilerini aynen yansıtmaktadır.


Akşam Güneşi - Reşat Nuri Güntekin

KİTABIN ADI
AKŞAM GÜNEŞİ
KİTABIN YAZARI
YAYIN EVİ VE ADRESİ
İNKİLAP YAYINEVİ ,CAĞALOĞLU/İSTANBUL
BASIM YILI
1982
DÜZENLEME
ERDOG@NER

KİTABIN KONUSU:
Eser, hareketli bir hayattan sonra hasta olan bir adamın başından geçen olayları ve aşklarını anlatıyor.

KİTABIN ÖZETİ:
Necati küçük yaşta annesini ve babasını kaybedene kadar ailesiyle birlikte Büyükada’da yaşar. Amcası onu İstanbul’a yanına alır ve büyütür. Amcasının iki kızı vardır. Necati orta okulu bitirdikten sonra askeri okula girer. Buradan mezun olduktan sonra amcasının yardımıyla Fransa’ya askeri akademiye girer. Fransa’da gönlünü epeyce eğlendirir. Buradan mezun olduktan sonra İstanbul’a döner. İstanbul’dan Şam’a tayini çıkar.

Şam’da sıkıcı iki yıl geçirdikten sonra Bulgaristan’a tayini çıkar. Bu göreve gitmeden önce bir aylığına izin alır. Amcasının yanına gider. Burada amcasının büyük kızı, kocası ile sorunları yüzünden kendisini vurur ve felç olur. Kızıyla birlikte babasının yanına taşınırlar. Bu tatil sırasında Necati gönlünü komşu kızı Zehra’ya kaptırır ve kendisini beklemesini söyler.
           
Necati Bulgaristan’a giderken bir Türk çetesi treni durdurur. Necati’nin subay olduğunu anlarlar ve çeteye dahil ederler. Bu Türk çetesi Rum çeteleri ile çatışmalara girerler. Bir çatışmada Necati ağır yaralanır ve yolunu kaybeder. Dört gün gibi bir süre terk edimiş değirmende kalır. Birisi onu  bu yerde bulur ve bir hastahaneye götürür. Değirmende kalırken çok kan kaybeder ve yarası mikrop kapar.

Doktorlar, Necati’ye bundan sonraki yaşamında heyecan yaşamamasını, eğer çok heyecanlanırsa öleceğini söyler. İyileştikten sonra hastahaneden ayrılır ve İstanbul’a amcasının yanına döner. İstanbul’a gidince durumu Zehra’ya açıklar ve ondan ayrılır. Necati’nin amcası görev sırasında ölmüştür ve yeni haberi olur. Nilgün, Necati ile ilgilenir ve ona bakar.

Bir süre sonra Nilgün, Necati ile evlenir. Hastalığından dolayı düzenli bir hayat sürmek için babasından miras kalan Büyükada’daki çiftliğe yerleşir. Bir süre sonra Leyla çifliğe ziyarete gelir. Leyla büyümüş ve genç bir kız olmuştur. Necati ve  Leyla çiftlikte gezerler, ata binerler, beraber dolaşırlar. Bu sırada birbirlerine bağlanırlar. Ve bir gün baloda Leyla ile dans ederken aşırı heyecanlanır ve ölür.

KİTABIN ANA FİKRİ:
Hayat herzaman umduğumuz gibi gitmeyebilir, fakat değişikliklere kendimizi hazırlamalıyız.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
NECATİ; gençliğini dolu dolu yaşamış, istegiği herşeyi yapmıştır. Geçirdiği hastalıktan dolayı eski hareketliliği kalmamıştır.
LEYLA; sevecen, çok güzel bir kızdır. Gönlünü genç yaşta Necati’ye kaptırır.
NİLGÜN; yardımsever ve iyi kalpli bir kızdır. Necati’ye çoçukluğundan beri aşıktır, fakat bunu söyliyemez.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Olaylar başlangışta akıcıdır, fakat sonlara doğru okuyucuyu fazla etkileyememiştir. Eserde yabancı tamlamalar kullanılmasına rağmaen, anlaşılır bir dille yazılmıştır.

Anahtar - Refik Halit Karay

KİTABIN ADI
ANAHTAR
KİTABIN YAZARI
YAYIN EVİ
İNKILAP YAYIN EVİ
BASIM YILI
1992

KİTABIN KONUSU          
Kitap konu olarak toplumda ailede yaşanan çeşitli sorunların aileyi nerelere götürdüğünü anlatır.

KİTABIN ÖZETİ                              
Olay İstanbulun boğaz’a bakan yalılarında yaşayan insanlar arsında geçmaktedir. Kenan hali vakti yerinde işinde niyazında bir memurdur .  perihan isminde bir kadınla evlidir yalnız kenan’ın aldatılma korkusu vardır. Bir gün Kenan oturdukları köşkün anahtarını kaybeder ; ama evin sahibi olduğu için ne karısına ne de hiz metçiye anahtarı kaybettiğini bir türlü söyleyemez. Bu neden yeni bir anahtar yaptırmanın bütün işleri yoluna koyacağını düşünür.
           
Aklına hemen karısının bir anahatrı daha olabileceği  gelir ve karısına ait olan eşyaları karıştırmaya , anahtarı bulamk için etrafı döküp saçmaya başlar. En sonunda karısının eski çizmelerinin arasında bir konak kapısı anahtarı bulur. Her şey tamamdır ama ne de olsa karısına  bir şey çaktırmamak lazımdır ve hemen etrafı toplamaya baslar.
           
Ertesi gün işe giderken yolunun üzerindeki bir çilingire gider ve anahtarı yapmasını rica eder. Çilingir en erken yarın yapabileceğini söyler; ama Kenan bir yolunu bulup çilingiri anahtarı aksma yapmaya ikna eder nede olsa aksama eve kendi anahtarı ile girmek ister.          
           
Aksam olur ve Kenan eve gitmek üzere evin yolunu tutar. İçinde tahmin edemediği çeşitli korkular ve kaygılar vardır. Eve geldiğinde evin görkemli kapısı önünde uzanmaktadır. Anahtarı, kafasından geçen bin bir türlü kaygıya rağmen cebinden çıkarır ve kapıyı açmayı dener. Fakat korktuğu başına gelmiştir anahtar kapıyı açmamaktadır ama neden?
           
Belkide yanlış anahtarı aldı ve yanlış anahtar kopyalandı ya da… perihan o anahtarla başka bir yerlere kimbilir başka birilerinin evlerine gidiyordur diye düşünür. İçini tümbenliğini bir gariplik bir tuhaf korku kaplamaya başlar. Ve etrefında ki herkesten şüphelenmeye başlar. 

Karısının arkadaşlarından kendi arkadaşlarından ve hatta arasıra kendinden bile şüphelenir. Neden böyle bir şüphecilik içine düşmüştür bir anahtar neden onu bu kadar zorluklara sürükler onu çözmeye çalışır. En sonunda bir gün bu gereksiz düşüncelerinin yersiz olduğuna karar verir.
           
Bir gün Kenan çok fena bir şekilde hastalanır ve tüm hayatı bir filim şeridi gibi gözlerinin önünden geçer. Bu kuruntuları yıllardır aynı yastığa baş koyduğu karısını alacak onu Kenan’dan uzaklaştıracak duruma gelir . kendinden utanır.
           
Perihan Kenan’ı ziyaret etmeye gelir. Kenan neredeyse Perihan’ın yüzüne bakamayacak kadar utanıyordur ve dayanamaz anahtarın nerenin anahtarı olduğunu sorar.  Perihan aniden bir kahkaha patlatı verir. Kenan hemen gücenir çünkü böylesi hayati bir önem taşıyan konu nasıl olurda bir kahakaha sebebi olabilir. Perihan durumu ona iyileşince anlatacağını açıklar.
           
Kenan iyileşir. Perihan onu doğruca Boğaza ,bir Boğaz yalısına götürür. İşte merak ettiğin anahtar bu yalının kapılarını açıyor der ve şehirden kaçmak için bu yalının anahtarını hatıra olarak aldığını söyler. Kenan aniden Perihan’a sarılır ve gözlerinden süzülen yaşlara hakim olamaz ve artık bu yalıda yaşamaya karar verirler. 

KİTABIN ANA FİKRİ
Kitap herne olursa olsun insanlara ön yargı ile yaklaşılmaması gerektiğini anlatmaya çalışır.

KİTAP OLAYLARI VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Kenan hali vakti yerinde iyi bir devlet memurudur. Oldukça varlıklıdır ve perihan adında bir karısı vardır.
PERİHAN: Perihan daha önce bir evlilik geçirmiş olan fakat aradığını bulamayan bir kadın aynı zamanda Kenan’ın karısıdır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Kitap seçilen bir aşk konusu olarak ilk başta romantik eserleri okumasını seven okur severlere seslenir ama ilerleyen safhalar onu neredeyse karamsarlığın hakim olduğu bir polisye romanına çevirir. Kitap konular arsına sıkıştırılmışolan karamsar şüpheler nedeni ile akıcılığını kaybeder ve sıkıcı bir edaya bürünür. Yazar mekanları ve kişileri oldukça iyi seçmiştir.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA            

7 Şubat 2018 Çarşamba

Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri - Yekta Kopan

İlk öykü kitabı olan Fildişi Karası ile çok olumlu tepkiler alan Yekta Kopan, duru, abartısız, akıcı dili, yaşamın içinden seçilmiş, şaşırtıcı ayrıntılarla zenginleştirilmiş konularıyla; hüzün ve duygusallıkla mizah ve ironiyi dengede tutmayı başaran kurgularıyla, Türk edebiyatı içinde kendine özgü yolunu bulmuş görünüyor. Olayın ön planda tutulduğu öyküleri, titizlikle işlenmiş, fazlalıklardan arındırılmış, çok yönlü, çok boyutlu karakterlerle donatılmış 'insan olan' türlü şeyle bezenmiş. Gerçekçi bir anlatım içinde hayalgücüne de çok yer vermesi, Yekta Kopan'ın öykülerinin öne çıkan özelliklerinden. 'Yaşam kurgulanmalıdır' diyor Yekta Kopan ve insanlık durumlarından beslenen öyküler yazıyor.


Bunları Biliyor Muydunuz - Zeki Kanmaz

KAHVE NASIL KEŞFEDİLDİ? KİM KEŞFETTİ ?

Diğer bazı şeyler için söz konusu olduğu gibi, kahvenin keşfi de efsanelerin yarı karanlık dünyasında gizli kalmış bir gerçektir. Başka türlü söylemek gerekirse insanlığın tarihinde ilk fincan kahveyi içmek zevkinin kime ait olduğu kesinlikle bilinmiyor.

Bir söylentiye göre bundan bin yıl önce, bir Habeş, o zamana kadar bilmediği bir bitkinin kokusundan hoşlanmış. Bitkinin küçük taneler halindeki meyvesinden birkaçını koparıp çiğnemiş. Tadı o kadar hoşuna gitmiş ki, bu meyvelerin suyundan içki yapmış. 

Kahve konusunda kesinlikle bilinen şey, Afrika’nın doğusunda yaşayan Habeşler’İn kahvenin tadına varan ilk tiryakiler olduğudur. 15. yüzyıla kadar dünya üzerinde kahve yetişen ve yetiştirilen tek ülke Habeşistan’dı. 

Sonradan, gezici tacirler ve hacıların aracılığıyla Arabistan’a götürülen kahve, Arabistan’ın güneyindeki Yemen’de de yetiştirildi. O tarihi izleyen 200 yıl boyunca, Yemen dünyanın kahve kaynağı oldu.

17. yüzyılda Hollandalılar Cava’da kahve yetiştirmeğe başladılar. Sömürgeleri olan bazı tropik ülkelerde de aynı şeyi yaptılar. İngilizler, kahveyi Jamaika adasına götürdüler. Oradan Güney ve Orta Amerika’ya geçti. Bir süre sonra da gerek Avrupa, gerekse Amerika’da yaygın ölçüde kullanılır, aranır oldu. 

Kahve, tropik iklim karakteristiklerini taşıyan her ülkede yetişir. Fakat yüksek topraklarda ekilmesi ve toprağın suyunun çekilmiş olması şarttır. Bu tür toprak ve iklim, Özellikle Brezilya’nın tepe yamaçlarında bulunmaktadır. 

Dünya kahve üretiminin dörtte üçünün Brezilya’dan sağlanmasının nedeni de budur. Dünyanın en büyük kahve plantasyonları (bir nevi çiftlik), Brezilya’dadır. Bu çiftliklerden bazıları milyonlarca kahve ağacını ve yüzlerce, binlerce dönümü kapsar. Venezüella, Kolombiya, Guatemala, Meksika, bazı Batı Hint adaları ve Cava’da da büyük miktarda kahve yetişir.

Belirli bir tarihe kadar,”Moka” ve “Cava” deyimleri, kahvenin kaynağı olan yerleri ifade etmek için kullanılırdı. Fakat bugün artık bunun gerçek olmadığını biliyoruz. “Rio” ve “Santos” gibi belirli kahve türleri olan “Moka” ve “Cava” şimdi Brezilya’da da yetişmektedir. 

Dünyanın en büyük kahve ihraç limanı, Brezilya’daki Santos’tur. Halen 25’i aşkın kahve türü olduğu bilinmektedir. Bazı uzmanlara göre, Brezilya kahvesinin hemen ardından Yemen kahvesi gelir.

6 Şubat 2018 Salı

CFR ve Yeni Dünya Düzeni - William Blase

İlk biçimiyle “Savaş ve Barışın Açmazları” adıyla New Mexico State University’de iftihar derecesi için sunulan bu çalışmayla dalga geçildi. Tanınmış, yerel düzeyde atıfta bulunulan bir terörizm ve Orta Doğu “uzmanı” olan Dr. Yosef Lapid tarafından da “paranoya... belki de zihin hastalığının bir göstergesi” şeklinde tarif edildi. Gerisini siz düşünün...

Kaynağa atıfta bulunmak, “bilimsel yöntemdir” ama bu kural “Komplo Teorileri” için pek geçerli görünmüyor. Bin tane kaynak gösterilebilir, yine de “şüphecileri” (“realistleri”) ikna etmeyecektir. Bana öyle geliyor ki, kanıtlara bakmayı reddederlerse, “zihin hastalığının göstergeleri” onlar için geçerli. Belki de SİZİN bilmenizi istemeyen daha meşum bir şey (gerçeği bilmek gibi) sözkonusu burada.